Dünya ekonomi tarihinin en büyük krizlerinden birisi olan 2008 Küresel
Finansal Krizin etkileri durgun bir göle atılan taş tanesinin yarattığı
dalgalar misali tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Bu krizden en çok etkilenen
bölgelerden bir tanesi de Avrupa Bölgesi olmuştur. Avrupa Borç krizinin
temellerinde 2008 krizinin etkileri yatmaktadır. 2008 krizi öncesi bir yandan
ortak para birimi avroya geçiş nedeniyle düşen faiz oranları ile özel ve kamu
kesiminin ucuz finansman bulmaları bir yandan da ucuz emek ve bol sermaye
ortamında Avrupa Bölgesi kamu harcamalarını arttırmış ve gerekli önlemlerin
alınmaması ile ileride oluşacak durumlara karşı bir eylem planı oluşturulmadığı
için patlak veren 2008 krizi sonrası Avrupalı devletler kendilerini derin borç
çukurları içerisinde bulmuştur. Bu ucuz emek ve kredi olanakları karşısında
ekonomi de verimliliği ve rekabeti arttıracak alanlara yatırımların sınırlı
kalması bu borç krizinin nedenlerindendir. Finansal krizle birlikte Avrupa
ülkelerinde bankalarda yaşanan sorunlarında çözülmesi için kamunun desteği
ihtiyacı ortaya çıkmıştır ve kamulaştırmalarla birlikte özel kesim bankaların
sorunları kamuya geçmiştir. Ayrı olarak ekonomide işler yolunda gider iken
vergi gelirlerinin artması ile kamu harcamalarını daha da çok arttırmış ve
krizle beraber Avrupa borç krizinin oluşmasında etkisi olmuştur. Borçların geri
ödenme riski arttıkça uluslararası kuruluşların ülke kredi puanlarında
indirimlere gitmesi bu ülkelerin daha zor krediye ulaşma ve daha maliyetli
krediler ile karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. Borçların geri ödenmesinde
çıkan sorunların aşılması için IMF ve AMB gibi kuruluşlar yardımda bulunsa da
sorunun temeli çözüme ulaştırılamamıştır.
Finansal entegrasyonun arttığı günümüzde 2000’li yıllarda ucuz finansmanın
bulunması, küreselleşme hareketleri ile birlikte dış portföy yatırımların
artması 2007 yılında bazı Avrupalı ülkelerin tahvil, hisse senedi, bono gibi
varlıkların GSYH’ya %’sel olarak oranlaması şöyledir;
Avrupa bölgesi ülkelerinin
ortalaması = 557.6
Fransa 668.5 İspanya 550.2
Lüksemburg = 3234
Bu rakamlardan da anlaşılacağı
gibi kriz öncesi finansal genişlemenin Avrupa ülkelerinde ne denli yüksek
olduğu gözükmektedir. 2008 krizi ile beraber uluslararası piyasalarda hakim
olan belirsizlik ve risk primlerinin artması yatırım iştahlarını azaltmış ve bu
nedenle yatırımcılar paralarına güvenli limanlar aramıştır. Kolay finansman
sağlamanın zorlaştığı bir konjonktürden Avrupalı ülkeler oldukça
etkilenmişlerdir. Ucuz finansman olanağının azalması ve belirsizlik nedeni ile
yatırımlar ve üretimler azalmıştır dolayısıyla bu ikisinin doğal sonucu düşük
büyüme ile yüksek işsizlik oranları
yaşanmıştır. Yaşanan durgunluk ve kriz ortamının etkisini azaltmak için Avrupa
Merkez Bankası kredi olanakları sağlamıştır ve devletler tekelinde baktığımızda
da önlem paketleri açıklanarak genişletici maliye politikaları uygulanmıştır.
Yatırımda, talepte yaşanan kriz nedeni ile devlet gelirleri azalma yaşar iken
genişletici maliye politikaları ile bütçe açıkları iyice artmış ve devletlerin
borçlanmaları daha da artmıştır. Yani kriz ile birlikte kamunun borç yükü iyice
artmıştır. Finansal krizden sonra yaşanan durgunluk ve düşük büyüme, banka
krizleri ve borçlu ülkelerdeki borçlanma maliyetlerinin artması Avrupa Borç
Krizinin ağırlaşmasına yol açmıştır. Küresel Finansal Kriz sonrası uygulanan
politikaların etkisi ile Avrupa’nın borç krizi ile etkili olamamıştır. Ortaya
çıkan sorunların çözümü için çözümler sağlıklı olmamış ve gecikmeli olarak
alınmıştır. Borç krizi yaşayan ülkelere yardımlar yapılmasını Almanya gibi mali
dengesi güçlü ülkelerinde sıcak bakmaması nedeni ile sorunlar daha da
derinleşmiştir. Sonuç olarak incelediğimizde 2008 öncesi piyasalarda oluşan
yapay olumlu havanın etkisi ve ortak para birimi olarak avroya geçilmesi ile
Avrupalı devletler oldukça ucuz finansmanlara ulaşmışlardır ve bu ucuz
finansmanlar verimli ve rekabet gücünü arttırıcı yatırımlara kanalize
edilememiştir. Devletinde küresel kriz öncesi kamu harcamalarını arttırması ile
birlikte kamunun borçları artmaya başlamıştır. 2008 krizi ile birlikte küresel
anlamda ortaya çıkan krizden Avrupa bölgesi de nasibini almıştır. Kriz
döneminde ülkelerin kredi risk puanlarının artması ve ucuz kredi musluğunun
kapanması, büyüme oranlarının dipleri görmesi hatta 2009 yılında negatif
büyümeler yani küçülmeler gerçekleşmesi , ülkelerin kriz öncesi mali
disiplinlerini tam sağlamaması nedeni ile krizle birlikte bankacılık ve özel
kesimde çıkan olumsuzlukları düzeltmek için devletin müdahalesi ile özel kesim
borçları devletleştirilerek kamu borçları daha da artmıştır. Bütün bu sayılan
etkenlerin yanında bir de alınan önlemlerin zamanlamasının geç olması ve krizi
önleyecek ölçüde gerçekçi politikaların yokluğu nedeni ile Avrupa Borç Krizi
kaçınılmaz bir son olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılından günümüze yaklaşık 8
sene geçmesine rağmen hala bazı Avrupalı devletlerin borç sorunu devam
etmektedir. En güzel örnek olarak Yunanistan’ı verebiliriz. Yani ABD merkezli
krizi ABD ile birlikte çoğu ülke
etkilerini atlatmış ve krizin izlerini silmişken Avrupa’da hala bazı ülkeler de
bu krizin sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar düzeltilememiş ve etkileri hala yaşanmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder