Dış Ticaret Hadleri
Dış ticaret haddi genel tanımı
ile ülke ihraç malları fiyat endeksinin ülke ithal malları fiyat endeksine
oranlanması ile bulunur. Ülke ihraç malları fiyatının artması ülke dış ticaret
haddini arttırıp ticaretten kazançlı çıkıldığını gösterirken ülke ithal malları
fiyat endeksi artışı dış ticaret hadlerinde ki bozulmayı ve ülkenin dış
ticaretten zararlı çıktığını gösterir. Dış ticaret hadlerinde ki bir artma ülke
refahına olumlu yansımaktadır. Ülkeler tarifeler ve tarife dışı kotalar ile
ithalatı kısıtlamaya çalışırken ihraç mallarının da fiyatlarını arttırma
eğilimindedirler. Günümüz dış ticaret koşullarında yüksek teknoloji gerektiren,
katma değeri yüksek ürünler karşılaştırmalı üstünlüğe sahipken geleneksel
ürünler ise dezavantajlı durumdadır. Yüksek teknoloji ihraç eden ülkelerin dış
ticaret hadlerinin yüksek olması bu ürünleri ihraç eden ülkelerin refahına
yüksek katkıda bulunmaktadır. Günümüz gelişmiş ekonomilerin hemen hepsi
teknolojik ürünlerde karşılaştırmalı üstünlük kurarak gelişmiş ekonomi sınıfına
girmişlerdir. Günümüz de gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere korumacılık
yerine dışa açılmayı ve serbestleşmeyi önerseler de, bu politika gelişmekte
olan ülkeler için uygulanabilir bir politika değildir. Gelişmekte olan
ülkelerin neredeyse hepsi geleneksel ürünler, işlenmemiş mal mamul ihraç
ederken katma değeri yüksek ürünler ithal etmektedir. Bu durumda dış ticaret
hadlerini aleyhlerine döndürmektedir. Bu noktada da gelişmekte olan ülkeler
ciddi dış ticaret açıkları ile karşılaşmaktadırlar.
Türkiye’de Dış Ticaret Haddi ve Dış Açık
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında 1929 yılında gümrük
tarifelerini değiştirme serbestisinin kazanılması ile korumacılığa geçilmiştir.
1923 ile 1929 yılı arası ihracatın ithalatı karşılama oranı ortalama %60 oranında
iken 1929 yılında korumacılığa geçilmesi ile ihracat ithalatı geçmiştir.
1950’li yıllara kadar uygulanan bu politika ile ihracat ithalatın üzerinde
seyir etmiştir. Daha sonra serbest ticaret koşullarına geçilmesi ile birlikte o
yıllardan günümüze kadar dış ticaret açığı ile karşılaşılmıştır. Bu da bizlere
göstermektedir ki karşılaştırmalı üstünlüğü elde etmeden Friedrich List’in
Bebek Endüstriler Tezini uygulamadan dışa açılma ülkelerin dış ticaret hadleri
aleyhine gelişip dış ticaret açıkları gerçekleşmiştir. Bu durum Türkiye’nin dış
ticaretinde gözlenmiştir.
AB ile Gümrük Birliği Süreci
Günümüz dünya ticaretinde küreselleşme
içinde ortaya çıkan bölgeselleşmelerle dünya ticaret hacmi arttırılmaktadır.
Türkiye’de bir çok çok taraflı ticaret anlaşmaları ile dünya ticaretinde yer
edinmektedir. Bu anlaşmalardan en önemlisi ve en büyük hacimlisi şüphe yok ki
Avrupa birliği ile imzalanan anlaşmadır. Avrupa Birliği-Türkiye
Gümrük Birliği,
6 Mart 1995 tarihinde Ankara Anlaşması ile kurulan AT-Türkiye Ortaklık
Konseyi'nin uygulama kararı almasıyla 31 Aralık 1995 tarihinde yürürlüğe giren
gümrük birliğidir. Bu çalışmada Avrupa birliği ile imzalanan gümrük
birliği anlaşması sonrası Türkiye’nin kazanç veya zararı incelenecektir.
Anlaşmanın ilk geçerli olduğu 1996 yılında Türkiye’nin toplam ihracatı
içerisinde Avrupa Birliğine yapılan ihracatın payı %54 iken 2014 yılı itibari
ile %43 oranına gerilemiştir. Oysa ki gümrük birliği ile amaçlanan olgu
ihracatı arttırmak ve ülke refahını arttırmaktır. İthalat açısından
baktığımızda da 1996’da Avrupa Birliğinden yapılan ithalat %55 iken 2014
yılında toplam ithalatımız içerisinde ki pay ise %36 idi. Gümrük birliği ile
temel hedeflenen amaç karşılılıklı ticareti arttırmak iken görüldüğü üzere
ticaret iki taraflıda gerilemiştir.
Türkiye’nin Karşılıklı Üstünlüğe Sahip Olduğu Ürün Grupları
Türkiye dış ticaret verileri incelendiğinde yapılan
ihracatın aslan payı imalat sanayi ürünlerine aittir. Alt bölüm bazında
incelendiğinde ana metal sanayi, tekstil ve giyim üzerinedir. Bu ürün grupları
karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Ancak günümüz ticari koşullarında
Türkiye’nin ihraç ettiği bu ürünlerin katma değerleri düşük olduğundan dış
ticaret hadleri ülkemiz aleyhine gerçekleşmektedir. Dışarıya işlenmemiş mamul
tarımsal ürünler ihraç ederken yüksek teknolojili ürünler ithal etmekteyiz.
Günümüz ticaret koşulları da yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin lehine
gelişmektedir. Bu nedenle yüksek bilgi ve uzmanlaşmaya sahip ülkeler bu
ürünlerin ticareti ile dünya ekonomisinde söz sahibi olmaktadırlar ve dış
ticaret hadleri bilgi içeren ürünleri ihraç eden ülkelerin lehine
gelişmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin yapacağı ticaret anlaşmaları, gümrük
birlikleri ülkeye yararı olacağından daha fazla zararı olacaktır. Bu nedenle
öncelikle bilgi ve bilişime önem vererek Türkiye’nin yüksek teknoloji
gerektiren bir alanda karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olması gerekmektedir.
Bilgisayar, telefon, nano teknoloji vs gibi alanlarda Türkiye için tren kaçmış
gözükmektedir. Kanaatimce Türkiye ilaç sektöründe bir atılım yaparak kanser,
aids gibi tedavisi henüz net bulunamayan hastalıkların tedavi yöntemlerini
geliştirerek bu bilgiye tekel olarak sahip olup dış ticaret hadlerini lehine
geliştirebilir. Çünkü Türkiye’de yaklaşık 3000 tane endemik bitki türü
bulunmaktadır. Bu sayı tüm Avrupa’da bulunan endemik bitki sayısından fazladır.
Bu nedenledir ki bu bitkilerle yapılacak ilaçlarda Türkiye bilgiyi
tekelleştirip bir atılım yapabilir. Mevcut serbest ticaret koşullarında
Türkiye’nin elinin güçlü olduğunu söyleyemeyiz.
Öyle ki güncel bir olay olan Rusya krizinden bir örnekle bu durumu
gözler önüne serebiliriz. Yaşanan uçak krizi sonrası bir takım yaptırımlar
yapan Rusya’nın karşısında Türkiye’nin eli çokta güçlü değildir. Türkiye’den
Rusya’ya yapılan ihracatın büyük bir bölümünü tarımsal ürünler kaplamaktadır.
Bu nedenle Rusya yaptırımlar uygulayarak bu malların alımını sınırlandırdı.
Ancak Türkiye açısından baktığımızda ise Rusya’ya karşı bir yaptırım
uygulamamız oldukça zor gözükmektedir. Mevut koşullarda ülkemizin enerji dışa
bağımlılığı oldukça yüksektir ve bunun büyük kısmı Rusya’dan karşılanmaktadır.
Ve bu enerji açığını bir anda ikame etmemiz mümkün olmadığından Rusya’ya karşı
elimiz zayıf durumda. Günümüz koşullarında ülkelerin güçlülüğü askeri savunması
ile değil güçlü bir ekonomisi ile ortaya konulmaktadır. Bu nedenle ülkemizin
yapacağı yapısal reformlar ve bilgiye önemin arttırılması ile daha güçlü bir
ekonomi kurularak dışa bağımlılığı azaltılmalıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder