Ekonomik birimlerin ellerine
geçen gelirlerinin harcanmayan kısmına tasarruf denilir. Tasarruf ekonomiler
için oldukça hayati öneme sahip bir ekonomi politikası aracıdır. Bir ekonomide
eğer tasarruf oranı yüksek ise ülke yatırımların finansmanında dışa
bağımlılığını azaltmaktadır. Tasarruf oranının artması ile yatırımların artışı
arasında pozitif bir ilişki vardır. Japonya gibi Asya ülkelerinin hızlı bir
kalkınma yaşamasında şüphesiz en büyük etken tasarrufların yüksekliğidir.
Tasarrufları şöyle bir aktarım
mekanizmasında anlatmak gerekirse, gelir elde eden ekonomik birimler gelirlerin
bir kısmını harcar iken bir kısmını da tasarruf edecek ve bu tasarruflarını bankaya yatırdığını varsayalım. Bunun sonucu
banka mevduatları artacak bankada artan bu mevduatlar kredi hacmini
genişletecek ve kredinin maliyeti olan faizler azalacaktır. Zorunlu
karşılıkları ayırdıktan sonra elinde kalan bu fonları bankalar yatırım yapmak
isteyen girişimcilere kredi olarak açacaktır. Ve yatırımcıların ucuz ve kolay
fon bulabilmesi ile yatırımlarının finansmanını sağlayarak yatırımlar artacak
ve ülkenin hasılası artacaktır.
Türkiye açısından baktığımızda
ise tasarruf oranlarının oldukça düşük seviyede kalması hem yatırımcıların fon
kaynağı azalmasına hem de fonların maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Ülkemiz
bu tasarruf açığını dış finansman yolu ile finanse ederek hem kur riskini
üstlenmekte hem de faiz riskini üstlenerek yatırımların maliyeti oldukça
artmaktadır. Ayrı olarak tüketim seviyesinin yüksek olması ve buna bağlı olarak
talep canlılığının yüksek olması, yatırım maliyetlerinin artmasıyla bu artan
talebe yatırımların cevap verememesi nedeniyle enflasyon ortaya çıkmaktadır.
Hafta sonu gerçekleşecek olan
genel seçimlerde bütün partilerin vaatlerini aylardır dinliyoruz görüyoruz.
Bütün partiler ekonomiye katacaklarını anlatırken daha çok gelir daha çok
tüketim olgusu üzerinde durarak politikalarını bu yönde kurgulamışlar. Bu
politikaları kurgularken de hiçbir parti ülkenin tasarruf sorunu üzerinde
durmamıştır bile. Çünkü hazırlanan bu seçim propagandalarının oy kaygısı nedeni
ile hazırlanması, ülkenin esas çıkarlarının oy pahasına geri plana atılması
hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin uzun vadede ekonomide hedeflediği
başarıyı yakalayamaması ile sonuçlanacaktır. Tasarruf eğilimini arttıramayan,
lüks ve gösteriş tüketiminden vazgeçmeyen, geliri ile orantılı bir harcama
politikası izlemeyen, sorunları derinden değil de yüzeysel yaklaşıp çözümler
üreten Türkiye ne 2023’de ne 2035’de ne de 2071 yılında hedeflediği noktaların
yakınında bile olamayacaktır…